Arada sırada insanın dönüp ben neler yaşadım neler öğrendim diye bakmalı. Günlük koşturmacalarımız, mücadelelerimiz, kasışlarımızdan sıyrılıp neler öğrendim, neler istiyorum, ne yapıyorum ben diye sormalı.
Yılbaşları, doğum günleri bunun için iyi zamanlar. Bir arkadaşım her doğum gününde bir spor sahasına gidip yaşı kadar sahanın etrafında tur atıyor ve her turda o yaşında neler yaptığını düşünüyor. Pek güzel de o kadar koşamayacağım. Üstelik her sene daha da artıyor mesafe. Ahmet Alpat, geçen sene 35. yaşı için güzel bir yazı yazdı. Ben de pek beğendim hemen 40. yaş yazıma başladım ama bitirmek 41’e kısmet oldu.
40 yaş civarlarına gelince birşeyler değişti gerçekten. Benim 30’larıma kadar hayatım, hatta belki 33’e kadar, iş peşinde geçti. Kariyer diyemeceğim, yana doğru giden bir kariyer çizgisi takip ettim. 🙂 Kimya Mühendisliği okudum. Bilişsel Bilim yüksek lisansı yaptım. Arkasından Yazılım Danışmanlığı yapmaya başladım. Arkasından nihayet daha teknik bir iş yapmak istediğime karar verip Yazılım Mühendisliği yüksek lisansına başladım ve daha onu bitirmeden yazılımcı olarak iş buldum. Bu sıralarda hep bir kasış hep bir şeylerin peşinde koşarak, hep bir kendini ispat derdi ve hatta dünyayla kavga ederek geçti.
35 civarı dünyayla kavgayı bırakıp kendime döndüm daha çok. Çevremde kusurlu gördüğüm bir takım şeylerin aslında benim kusurlarım olduğunu kavradım veya kendimde bir şeyleri değiştirerek çevremle daha barışık olmayı tercih ettim. Dünyayı değiştiremeyeceğime göre. 🙂 İnsanın kendinde birşeyleri değiştirmesi kolay olmuyor. Böyle anlatıyorum ama kendimde değiştirebildiğim çok fazla da şey yoktur.
Öğrenme sürecimi, hayata bakışımı değiştiren önemli şeyler nedir diye düşündüğümde iki şey önce çıkıyor. Birincisi Bilişsel Bilim yüksek lisansı. Çok isteyerek yaptığım birşeydi ve sanırım orda, okumak için bana ömür boyu yetecek bir literatürle tanıştım. İnsan beyni ile ilgili belli bir bakışım oluştu. Öğrenmeyi öğrenmek zorunda kaldım. Merak ettiğim herşeyi öğrendim veya en azından kıyısından köşesinden bulaştım. İstediğim şeyi yapınca neler yapabileceğimi gördüm.
İkincisi de kendi işimi yapmaya başlamak oldu. İlk alışmam gereken şey belirsizlik oldu. 6 ay sonra para kazanacağım bir işim olacağının garantisi yok. İkincisi daha evvelden kapalı olan perdelerin arkası görünüyor. İş hayatında, masanın diğer tarafını görüyorsun. Resmin hep yarısını görüyormuşum, resmin hepsi pek de güzel değil. Son olarak da genel olarak denklemdeki değişkenlerin sayısı artıyor. Bir işi yapmaya veya yapmamaya karar verirken etraflıca değerlendirmem gerekiyor ve hatta gelecekte ne olacağını tahmin ederek olasılıklar üzerinde kafa yormam gerekiyor. Neyse ki yalnız değilim.
Daha fazla uzatmadan aldığım derslere geçeyim:
- Hiç kimse veya hiç bir yer için vazgeçilmez değilsin. “Bensiz ne yaparlar?” diye düşünüyorsun ya, sen gidince dünya devam ediyor. Kendi kendine yük yükleme. Kendi hayatından ödün verme. Ödün veriyorsan da başka çaren olmadığını düşünerek ödün verme, istediğin için böyle karar verdiğin için ödün ver. Hayat senin hayatın ve bir kere dünyaya geliyorsun.
- Hareket et. Fiziksel aktivite insanı kendine iyi hissettiriyor. Yapılan bir bilimsel çalışmada spor yapan genç insanlar ve spor yapmayan genç insanlar arasında bir fark olmadığını ama orta yaşlı insanlarda spor yapmanın fiziksel kondisyon arasında fark görülmüş. Yani yaş ilerledikçe spor yapmak hayatınızda fark yaratıyor. Strese, depresyona birebir.
- Kitap oku. Kitap okumak ruhun gıdasıymış gerçekten. Kitap okurken en çok hoşuma giden şey, insanların tecrübelerini birinci elden öğrenebilmek. Bu her konuda olabilir. Yazılım, yazılım yönetimi, geçirmekte olduğunu bir hastalık, kanserden ölmek, kadın olmak… Dünyanın diğer bir ucunda olsa da senin gibi düşünen senin gibi hisseden birilerinin olduğunu bilmek insana güç veriyor.
- Okulla iş hayatı çok farklı. Okulda ne kadar da sızlansak okuldaki işini yapanlar (yani öğrencilik) adil bir şekilde değerlendiriliyordu. Sınıfta kimin ne olduğu belli idi. İş hayatında öyle bir şey yok. Arka sınıftaki tembel sorumsuz, direktörün olabiliyor. Yaptığın işi o değerlendiriyor, ne kadar para alacağına o karar verebiliyor. Kendini iş hayatındaki başarınla değerlendirmeye başlarsan çok sakata gelebilirsin. Sınavlar ve notlar artık yok. Kendi kendini değerlendirmeyi; başkalarına bırakamazsın, artık kendin öğrenmek zorundasın.
- İnsanlar genel olarak güvenilmez. Çoğu insan o anda işine gelen şeyi yapmak istiyor. Bağlam ve koşullar değiştiğinde önceden verdiği sözü tutmamak konusunda sıkıntı görmüyor. Ama öyle olmayan insanlar var. Onları bulabilmek için yeni bir ilişkiye şans vererek başlamak gerekiyor, yoksa o insanları hiç bulamazsın.
- İnsanlar genel olarak dünyayı, hakikati anlamak istemiyor; kendini iyi hissetmek istiyor. Kimileri haklı olunca kendini iyi hissediyor, kimileri kendi yaptıklarının doğru olduğunu düşünmek istiyor. O yüzden herkesle her konu tartışılmaz. Karşı tarafın derdinin; anlamaktan farklı bir şey olduğunu anlayınca, ucunu bırak. Onu iyi hissettir ve konuyu değiştir. Fikirleri duygularından, takıntılarından, travmalarından bağımsız bir şekilde tartışabildiğin insanlar bulduğunda bil ki onlardan çok yok.
- Kendi işini yaptığın zaman, gelen tekliflerin, projelerin %10 civarı gerçekleşir. Ama her görüşme sanki hayatınızın işi, hayatınızın teklifi gibi gelir. Hem size öyle gelir hem karşı taraf öyle anlatır. Kazara iş başlarsa da o ilk konuşmada oluşan havanın ne kadar yanıltıcı olduğunu anlarsınız. O yüzden özellikle çok iddialı işlere yumuşak geçiş (önce kısa süreli bir anlaşma veya part-time bir anlaşma) yapmak gerekir. Böylelikle reklamlar ve gerçeklerin ne kadar tutarlı olduğunu, kendinisi o işin içine sokmadan anlayabilirsiniz.
- Kontrol manyaklarından uzak durun. Kontrol manyakları, korkuları tarafından yönetilirler. Dişinin geçmediği insanlara fazlaca eğilir, dişinin geçtiklerini de manipule eder, kontrol etmeye çalışırlar. Hep “çok iyi biri”dirler, dişinin geçmediği insan olduğunuz sürece. Kendini güçlü hissettiği noktada, her şeyinize karışmak isterler, sizi kendi doğrularıyla yönetmek isterler, hep de onlar haklıdırlar. Bu tür insanlardan uzak durun. İşyerinizde yöneticiniz ise iş değiştirin.
- Biriyle bir iş için anlaştınız. Bankaya para yatmadıysa veya sözleşme karşılıklı imzalanmadıysa, siz aslında anlaşmadınız. Sadece anlaşmış olduğunuzu sanıyorsunuz. Sakın ha insanların sözüne güvenip işe kimseyi almayın, başka işler için görüşmeleri sonlandırmayın. Prensip basit, bankada para veya sözleşmede imza. Hatta sözleşmedeki imza da şüpheli. Bankada para oluyorsa o daha garanti.
- Hayatta neyi optimize etmek istediğinize iyi karar verin ve ona göre hareket edin. Mutluluk mu, para mı, başarı mı, yoksa rahatlık mı? Eğer rahatlıksa, 50 lira uçak bileti için 3 saatinizi harcamaya değer mi? Mutlu olmadığınız bir işte ayda %20 fazla para veriyor diye çalışmak mantıklı mı?
- İş görüşmelerinde veya karşı cinsle ilk görüşmelerden sonra görüşmeler devam etmediği zaman hemen sorunu kendinizde görmeyin. Her iki tür etkileşimde karşı tarafa geri bildirim verilmez. Bu problemin sizde olduğunu göstermez. Belki gerçekten karşı tarafla bir uyum yoktur. Belki de karşı tarafın seçme kriterleri kötüdür. Sizde olabilir de tabi sıkıntı. Ama yürümediği zaman arkasından yıkılıyorsanız, muhtemelen kendinize verdiğiniz değer ile ilgili bir sıkıntı vardır. Muhtemelen kendinize verdiğiniz değer, dışarıdan birilerinin yargısına fazla endekslidir.
- Okuyarak kendinizi yalnız hissetmezsiniz kendiniz gibi insanlar bulursunuz, demiştim. Yazarsanız veya konuşma verirseniz; düşüncelerinizi ve hislerinizi yazılarda ve konuşmalarınızda ifade ederseniz, insanlar sizi bulur. Arkadaşlarınızın ve iş yerinizdeki insanlardan farklı insanlara bu şekilde ulaşabilirsiniz.
- Mükemmel iyinin düşmanıdır. Sırf başta ’41 madde yazacağım’ dediniz diye güzelim yazıyı bir sene daha ertelemeyin. Gerçi 42 de güzel bir sayı. 😉
2 Comments