Bugün Meryem’le muhabbet ediyoruz. “Yazı yazmak istiyorum ama yazamıyorum” dedi. Bende de oluyor. Geçen sene bir formül öğrendim.
Her gün 5 dakika boyunca günlük yazıyorum. Ne olduğu önemli değil. Önemli olan yazmak ve her gün düzenli olması. Bu şekilde yazmaya başladıktan bir-iki ay sonra yazma konusunda elim rahatladı. Buna başladıktan sonra senelerdir yapmak istediğim ekşi sözlük yazar başvurusunu yaptım. Şu yazı o sıralarda çıktı. İş yerinde yazmam gereken e-postaları daha rahat yazmaya başladım. Basit bir şey, bir yandan zor da, çünkü düzenli yapmak gerekiyor. Ama yapınca da etkili.
Bu yöntemi Jerry Weinberg‘ün “Becoming a Technical Leader” adlı kitabından öğrendim. Bu kitap bir kişisel gelişim kitabı. Ben kişisel gelişim kitaplarından normalen pek hazzetmem, bana yapmacık geliyor, boş laflar silsilesi gibi geliyor. Ama Weinberg farklı. Weinberg, IT sektöründe uzun süreler çalışmış, yazılımcılık, yöneticilik yapmış ve danışmanlık vermiş biri. Çok akıllı. Yazılım üretimi ve yönetimi ile ilgili 20 kadar kitabı var. Dili birebir anlatıyormuş gibi. Onun kitaplarını okuduğum süre boyunca sanki ara ara buluşuyormuşuz da o bana anlatıyormuş gibi hissediyorum.
Bu yazma yöntemi, kitabın 7. bölümünde “Kendi farkındalığınızı arttırmak için bir araç” başlığı altında geçiyor. Weinberg bu yöntemi kendi kendimizi tanımak için bir araç olarak öneriyor. Diyor ki “3 ay boyunca her gün 5 dakika yazın. Nerde, ne zaman ve ne yazdığınızın önemi yok. Sadece aklınıza gelenleri, dilediğinizi yazın. Bunu düzenli olarak yapın ve 5 dakikayı geçmeyin.” ‘5 dakikayı geçmeyin’ diyor çünkü uzatırsanız üşenmeye başlayacaksınız ve yazmayacaksınız. 3 ayın sonrasında da yazdıklarınızı okuyun. Kendinizle ilgili yeni bir şey öğreneceksiniz. Herkesin öğrendiği şey farklı oluyor.
Ben büyük toplumsal olaylardan çok etkilendiğimi ve bu olaylardan sonra 2-3 gün depresif olduğumu öğrendim. Toplumsal olaylara örnek Tahir Elçi’nin öldürülmesi, hava alanındaki bombalama olayı, Beşiktaş’taki bombalama olayları. O günlerden sonra yazdığım şeyler çok depresif. Anlamak için yazmam mı gerekiyordu? Evet gerekiyordu, çünkü ben aslında çok da etkilenmediğimi düşünüyordum. Düzenli bir şekilde yazınca ordaki kalıbı görebildim. Artık öyle olaylardan sonra kendimi rahat bırakıyorum, o birkaç günü rölantide geçiriyorum. Yakın arkadaşlarımla buluşuyorum, kafamı dağıtmaya bakıyorum.
Kitapta Weinberg, yaptığı eğitimlerden insanların neler yazdığından ve neler öğrendiğinden bahsediyor. Nadie, her gün ne yaptığını, bu konuda nasıl hissettiğini, başkalarının ona tepkilerini nasıl gördüğünü yazmış. Mavis, önce o gün ne olduğunu olabildiğince objektif bir dilde anlatıyormuş, arkasından ona tepkisini anlatıyormuş, en son da bundan ne öğrendiğini yazıyormuş. Juan yazılım tasarımında kullandığı fikirlerini, sistem üzerinde denediği şeyleri, karşılaştığı yazılım hatalarını (bug’ları) ve bunları nasıl düzelttiğini yazmış.
Üç ayın sonunda herkes farklı şeyler öğrenmiş. Peter, çok yoğun olduğu mazereti ile kendini işten soyutlayıp dışardan bakmadığını farketmiş. Juan, bug çözerken çok fazla vakit kaybetmesine sebep olan bir davranışını keşfetmiş. Bir hata olduğu zaman kendi kendine çözmeye çalışıp saatler kaybediyormuş, en sonunda birinden yardım alınca bir kaç dakikada çözüyormuş. Nadie, kendi hakkında yazmaya karar vermiş olmasına rağmen sürekli başka insanları yazdığını farketmiş. ‘Charlie beni bir toplantıda kötü duruma düşürdü’, Mary şöyle böyle yaptı. Problemi çözmek için harcayacağı enerjiyi başkalarına sinir olmakla harcadığını farketmiş. Mavis, olaylar olduğu zaman kendini ne kadar kaptırdığını fark etmiş. Günlüğü bir hafta sonra bile okuduğu zaman tepkisinin ne kadar abartılı hatta gülünç olduğunu anlamış.
Herkes farklı bir şey öğreniyor. Böyle her derde deva yöntemler genelde boş çıkar. Ama bu yöntemin farklı olduğunu düşünüyorum. Basit ve etkili. Dönüp okuduğunuzda belli bir zaman boyunca kendinizi dışardan gözlemleme şansı elde etmiş oluyorsunuz. Bayağıdır yazdıklarımı okumadım, bir dönüp okuyayım bugün. Bakalım ne çıkacak…