Şubat sonu Datça Kış Yüzme Maratonu vesilesi ile üniversiteden Dağcılık Kulübü’nden arkadaşlarımla bir araya geldim. Bir kısmı ile İstanbul’da sık sık görüşüyorum. Bir kısmı ile bu tür etkinlikler sayesinde görüşüyoruz. Aylar yıllar boyu görüşmesek de birbirimizi biliyoruz tanıyoruz.
Uzun mesafe yüzme yarışları ve kış yüzme yarışlarını arkadaşlarımdan hep duyuyordum. Bizzat gidip gözlemleme fırsatım oldu. Bu yarışta iki mesafe vardı. Biri 1.5 km diğeri 5 km. Benim arkadaşlarımın ikisi 5 km mesafesi, diğerleri de 1.5 km mesafesine yazılmışlardı. Yer Datça da olsa aylardan kış. Hava soğuk, su daha da soğuk. 5 km yüzmek tek başına ciddi bir efor gerektiriyor.
Beş arkadaş ev tuttuk. İki arkadaşımız otelde kaldı. Yarış sabah 11:00’de. Yarış sabahı, merkeze indik kahvaltı etmek için. Çocuk da olduğu için biraz geç toparlanabildik. Kahvaltı masasına oturduktan sonra otelde kalan arkadaşlarımız aklımıza geldi. Otelde kalan arkadaşlardan biri 5 kmci. ‘Arayalım, edelim’ derken ben ‘Ohoo Mehmet çoktan etmiştir’ dedim. Ona çok yakın olan Ahmet, ‘Yapmamıştır. O düşündüğünüz gibi biri değil.’ dedi. Ben de ‘Kesin etmiştir. İddiaya var mısın?’ dedim. Aradık. Benim tahmin ettiğim üzere sekiz buçukta kahvaltısını etmiş.
Burda ilginç olan Ahmet hakkaten Mehmet’le can ciğer kuzu sarması. Uzun uzun konuşurlar. Benim Mehmet’le muhabbetim daha az. Senede bir-iki ya görürüm ya görmem. Ama Mehmet’le geçmişimizde çok fazla benzerlikler var. İkimiz de çocukluğumuzda İsviçre’de yaşamışız. Liselerimiz yan yana. İkimiz de Kimya Mühendisliği’ne bir sene arayla birinci olarak girmişiz. İkimiz de Kimya Mühendisliği yapmadık. İki farklı alanda ikişer yüksek lisans yaptık. Bu ortak yanların dışında onu muhabbetlerimizden ve beraber gittiğimiz etkinliklerden tanırım. Disiplinlidir. Etraftaki insanlardan etkilenmez ve birçok insandan farklı olarak yapılması gerektiğini inandığı şeyi sadece konuşmakla kalmaz yapar. Aklımda kalan şeylerden biri şu: Üniversitede dağ etkinliklerimizin dönüşünde çok yorgun olurduk. Yüksek çarpar, saatlerce yürümüşüzdür. Etkinlik sonrası şehirde bira içer ve evlerimize giderdik. Böyle bir akşamın kampüse dönüşünde dolmuştaki muhabbetimizi hatırlıyorum. ‘Ben şimdi gideceğim kulübün sınav kağıtlarını okuyacağım’ demişti. O gün anladım, ‘bu arkadaş bir değişik’.
Kahvaltıdan sonra yarışın başlayacağı yere gittik. Yarış kumsaldan başlıyor. Bir hayli kalabalık. 1.5 km’ciler ve 5 km’cilerin girişleri ayrı zamanlarda oldu. 1.5 km’ciler daha çok eğlencesine gelmiş, girişlerinden bile belliydi. Sahilden giriliyor. Çoğu yürüyor, kimi sallana sallana. 5 km’ciler sayıca daha az ve yarışa koşarak başladılar. Suda gözümüzün göremeyeceği, kadar kafalar ufalana kadar izledik hepsini. Yarım saat kadar sonra 1.5 km’ciler çıkmaya başladı. Çok üşümüşler su yutmuşlar. Ama bitirmiş olmanın gururu var. 1.5 km’ciler bittikten sonra botlarla, skijetlerle tek tük erken çıkartılan 5 km’ciler vardı. Bir kaçı battaniyelere, alüminyüm folyolara sarılmış olarak geldi. Bir çocuk bottan çıkarken yürüyemiyordu. Koordinasyon gitmiş. İzlerken insan ‘Manyaklık bu’ diye düşünmeden edemiyor. Velhasıl bizim 5 km’cilerden erkek olanı Mehmet de çıktı. O da bir hayli dağılmış. Çok üşümüş. Kadın olanı çıktığında hipotermiya tehlikesi geçirdi. Uzun süre sıcak duşun altında kaldı. Fiziksel olarak çok güçlü iki arkadaşımı böyle görmek beni sarstı.
Gün içinde kahvaltı meselesini düşündüm. Ben gerçekten de Mehmet’i Ahmet kadar tanımıyorum. Nerden biliyordum kahvaltı etmiş olduğunu ve neden bu kadar emindim? Çünkü kendim de sabah 8’de o kahvaltıya oturmuş olurdum. Ne olursa olsun. Aslında kendimden biliyorum yani. Kafama koydum mu mesele ne gerektiriyorsa yaparım. Düzenli antreman yaparım. Düzenli koşmaya mı karar verdim, sabah bunun için erken mi kalkmam lazım, bira masasından muhabbetin tatlı yerinde vakitlice kalkarım. İşte çalışırken yüksek lisans mı yapıyorum, akşamları arkadaşlarımla buluşmaz evde oturur çalışırım. İşin bitmesi için mesai mi yapılması gerekiyor, yaparım. Yeter ki karar vereyim, yapmaya değer göreyim, kafama koymuş olayım.
Uzun süredir şikayet edip durduğum birkaç fazla kilom vardı. Bir türlü veremiyorum. Bu ‘farkına varış’ üzerine Datça dönüşü kilo verme hedefimi gerçekleştirmeye karar verdim. Muhtaç olduğum güç, damarlarımda akan asil kanda! 🙂 Beslenmemi ne şekilde değiştireceğime karar verdim. Her gün en az bir saat yürüdüm. Koşularıma devam ettim. İçkiyi haftada bire indirdim. Arada bezdim, iyi gitmediği zamanlar oldu, düşündüğümden uzun sürdü, ama istediğim kiloya indim. Şimdi aynı yöntemle uzun süredir yapmak isteyip de sürümcemede kalmış diğer şeylerde sıra!